Gözümün Nuru - H. Kurtuluş & M. Saraçoğlu (2013)

No comment yet

Kurmaca belgesel denebilecek film, gözle ilgili kritik bir hastalık sürecini anlatıyor. 

Ciddi bir hastalığın; insanı işe yaramaz biri haline getirdiğini, ailesine de hasta kadar acı yaşattığını göstermek istemişler. özellikle sol gözdeki karanlık alanın sağ göze doğru ilerlediği sahne, bunu vurgulayan en önemli sahneydi.


Melik saraçoğlu, "keşke ışığa bakmasaydım o zaman böyle olmazdı" diyerek filmin başka bir noktasına daha parmak basmış. yani seyircinin temel karakterle özdeşleşerek, sağlıklıyken değerini anlamadığı sağlığının önemini vurgulamış.

Buraya kadar yazdıklarım kulağa hoş geliyor. pişmanlıklar, yoksunluk ve yaşanan hüzünler üzerinden sağlığın önemini vurgulayan son derece orijinal bir yapımla karşılaşacağınızı düşünüyor olabilirsiniz.

Fakat ortaya çakan film; bir fikrin yaratıcı olmasından ziyade, onu somutlaştıracak yeteneğe sahip olmanın önemini ortaya koyuyor.

Körlük sürecinin içine girmiş melik saraçoğlu'nun yaşadıklarını anlamak, onun dünyasına girmek istiyoruz. fakat film o kadar yavan ve sıkıcı bir dille kotarılmış ki, melik'in dünyasına bir türlü giremiyoruz. göze neşter vurulan, üzerinde göz olan pastanın kesildiği, dedesinin melik'e gazete okuduğu, annesinin havuç soyduğu sahneler, hasta bir insanın dünyasına girmemiz için yeterli değil. hele göze neşter vurma sahnesi bunlarının içinde en anlamsız olanıydı. bu şekilde baş karakter ile özdeşleşmekten ziyade daha da uzaklaştık.


Ppm mertebesinde mizah kullanılmış. filmi komik bulan oldu mu bilmiyorum. komik değil. aksine mizah dili, küstah ve zeka düzeyi düşük.



Körlük sürecinin içine girmiş melik saraçoğlu'nun yaşadıklarını anlamak, onun dünyasına girmek istiyoruz. fakat film o kadar yavan ve sıkıcı bir dille kotarılmış ki, melik'in dünyasına bir türlü giremiyoruz. göze neşter vurulan, üzerinde göz olan pastanın kesildiği, dedesinin melik'e gazete okuduğu, annesinin havuç soyduğu sahneler, hasta bir insanın dünyasına girmemiz için yeterli değil. hele göze neşter vurma sahnesi bunlarının içinde en anlamsız olanıydı. bu şekilde baş karakter ile özdeşleşmekten ziyade daha da uzaklaştık.

Ppm mertebesinde mizah kullanılmış. filmi komik bulan oldu mu bilmiyorum. komik değil. aksine mizah dili, küstah ve zeka düzeyi düşük.


Sinema çevrelerini eleştirmeye çalışmışlar. prodüktöre "ben daha az para harcarım" diyen bir yönetmen neyi eleştirmiş oluyor? bence hiçbir şeyi. çünkü dünyanın her yerinde prodüktör aslında tüccardır. ancak daha çok para kazandırma ihtimalin varsa daha geniş bütçelere sahip olabilirsin. bahsettiğim eleştirileri yapmaya çalıştığı "yatakta emekleme sahnesinin" fiziği iyiydi ama eleştirdiği şeyin ifade ettiği şey anlamsız olduğu için kimyası bozuktu.


En rahatsız olduğum sahne ise; komedinin dozajını ayarlayamayıp, kötü bir gafa imza attığı hasta ziyareti sahnesiydi. hasta olduğu için eve gelen komşular ve aile dostlarına bakış açısı son derece sevimsizdi. tüm bu ziyaretleri, "mecburiyetten yapılan şeyler" veya "çay-pasta yemek, geyik yapmak için geliyorlar" diye küçümsemek, alay etmek ciddi bir gaftan başka bir şey değildi. espiri yapmaya çalışırken hakaret eden arkadaşınızı düşünün. bu bölüm ondan pek farklı değildi. 


Ağlayan, üzülen aile bireyleriyle ajitasyona maruz kalmak yerine, melik saraçoğlu'nun hastalığına odaklanacağımızı düşünmüştüm. kısıtlanmış bir insanın dünyasını daha derin bir çerçeveden izlemek isterdim. fakat gözümün nuru'nda, mariana çukuru beklerken sığ bir denizle karşılaştım.

Üstelik tüm bunları, hem duygusal ajitasyonla, hem de mizah unsuru adı altında son derece nadan bir dille yapınca filme dair tüm görüşlerim değişti.


Evet sinema bir aşktır. ahmet uluçay gibi insanlar bu işin eğitimini dahi almadan; köylerde, primitif şartlar altında hayallerini gerçeğe dönüştürürler. bizi yarattıkları hayal dünyasının içine hapsederler.

Bazıları da sinema okumaya ve bu işe aşık olduklarına kendilerini inandırmaya devam ederler. okumak da bir yere kadar. sinema yetenek işidir. "ben bu işin okulunu okudum, eğitimime yazık olacak" diye üzülmeye hiç gerek yokmuş. bu filmin bize verdiği en önemli ana fikir; her zaman söylendiği gibi; sanatta yeteneğin, eğitimden çok daha önemli olduğu...

Yorum Gönder