Vavien - Yağmur Taylan & Durul Taylan (2009)

No comment yet

Öykü: Film bir kasabada geçiyor. Elektrikçi Celal karısını hiç beğenmemektedir. Birader ile birlikte düzenli olarak pavyonlara, clublara çağkınlığa giderler. Celal buradaki bir kadına para yedirmeye devam ederken, kendince çok iyi bir plan yapar. Bazen planlar hüsranla sonuçlanır. Bazen ise sürprizler mutluluk getirir...


Filmi bir boksöre benzetiyorum. Bir boksör gibi karşıdakini yumrukluyor. Pelteye çeviriyor ve son 20 dakikada eldivenlerini duvara asıp, maçı bırakıyor! Taylan Biraderler, Coen'ler tadında müthiş bir kara film çekmişler ama senaryo o akışını, gizemini, özgünlüğünü son 20 dakikada kaybediyor ve hiç beklenmedik bir şekilde, naif bir şekilde bitiyor. Benim için biraz hayal kırıklığı oldu. 


Celal, kafasını fena halde uçkuruyla bozduğu için boş zamanlarını değerlendirmek için nadide ve gizli bir arşiv yapmıştır. Böyle bir arşiv nerede saklanır ki? Ama nerede saklarsanız saklayın, bundan muhakkak birileri haberdardır:)

Aşık Oldum - Ertem Eğilmez (1985)

No comment yet

Öykü: Karısına bağlı bir adamın karşısına bir gün, otoparkta rüya gibi bir kadın çıkar. Model! Bütün arkadaşları çapkınlık turları atan bu evine bağlı adamın bir anda hayatı değişir. Buna arkadaşları bile inanamazlar. Adam bir yolunu bulup kızla tanışır. Evli olduğundan bahsetmez. Kızı, yurtdışındaki kayınvalidesinin boş evine götürmeye karar verir. Ve olaylar gelişir :))

Acıların Çocuğu - Ümit Efekan (1985)

No comment yet

Öykü: Senaryosunu veteran senarist; Erdoğan Tünaş'ın yazdığı filmin öyküsü için sinemada "duygu istismarının son noktası" diyebilirim. Emrah'ın nasıl bedbaht bir kaderi varsa; bütün aksilikler onu buluyor. Sülalesindeki bütün kadınlar kötü yola düşüyor. Filmin dünyasında bir kadının eşi veya ona bakacak bir erkek olmadan olmadan tek başına iş bulup yaşaması mümkün değil. Muhakkak kötü yola düşüyor:) Öykü aslında çok bilindik. Kısaca özetleyeyim: Emrah'ın babası kumar yüzünden evine para getiremez. Karısı, çocukları açtır. Hırsızlık yapar, yine kumarda kaybeder. sonunda intihar eder. Ailesi artık tek başına kalmıştır. Emrah'ın anası iş bulamayınca hayat kadınlığına başlar. Bir gün evde yangın çıkar ve ne himetse bütün çocuklar o yangında kaybolur. Fazla fantastik :)

Acıların Çocuğu, seksenlerdeki neredeyse tüm emrah filmleri gibi duygu sömürüsüne dayanıyor demiştik. Aslında film Ümit Efekan'ın elinde absürd bir hale gelmiş. Mesela filmde gerçekten yanan yorgan döşeğin yanında yatan çocuğa endişelendim. O sahnedeki küçük çocuk perişan olmuştur :)

-Hapisten çıkan Emrah'ı, ablasının evde gelinlikle karşılaması
-Emrah'ın ablasına düğün hediyesi olarak gayet ironik şekilde beyaz bir kuş biblosu alması 
-Yatağında yaralı yatan Emrah'ın hasta ablasının patır patır konuşmasına rağmen 3-4 dakika içinde ölmesi
-İş başında türkü çağıra çağıra çalışan Emrah'a bir allahın kulunun da "napıyorsun ulan!" dememesi
-Polis olan abisinin annesinden o kadar nefret etmesine rağmen 10 dakika içinde ikna edilebilmesi; filmin aklıma gelen absürdlüklerinden bazılarıydı. 

Abartılı senaryosu, dramı sosa değil çorbaya dönüştürmesi, pespaye oyunculuklarıyla bile ilgi çekiyor. Ne olursa olsun; Ümit Efekan, bir filmi daha kült statüsüne taşımayı başarıyor.

Filmin ağır spoiler içeren son bölümüne ait bir video ile bitirelim. Emrah'ın burada, vurulduktan sonraki haline bakın, hiç ölmeye niyeti yok. O sahnede, epey yürüdükten sonra "hadi burda düşüp öleyim bari, bokunu çıkardım" demiş olmalı :))

Fasülye - Bora Tekay (2000)

No comment yet

Öykü: Fasülye çetrefilli bir mafya öyküsünü anlatıyor. Mafya, parasını alamamış bir kiralık katil, civarda oturan villanın sahibinin kızının ve masum köylünün tesadüfi bir şekilde olayların içine girmesi...Tüm bunlardan ortaya nasıl bir öykü çıkabilir ki?

Fasülye çok zor bir işe girişmiş. Dile dayalı çok zeki bir mizah yapıyor. Öyle diğer Türk filmlerindeki gibi slapstick veya küfür kullanarak komedi unsuru yaratmaya çalışmıyor. Filmin komedi dozunu mafyanın adamları şapkalı salaklar iyice körüklüyor. Tüm bunların sonunda maalesef biraz zayıf bitiyor. Sona biraz daha uğraşılsa; bu nadide film üzerine bir de cila çekmiş olacaktı!

Fasülye'nin müzikleri de tam da dönemiyle ilintili. Erdem Helvacıoğlu'nun hazırladığı parçalar Drum'n'Bass stilinde ve filme oldukça yakışmış.

Mafya Babasının iki salak adamının yine ön planda oldukları bir sahne:



2000 yılında çekilen Fasülye filminden sonra çekilen tüm filmlerde kuru osurukla gülmece sağlamaya çalıştı çoğu türk filmi. Fasülye burada çok farklı bir yerde duruyor. Küçük bir sahnede bile gayet cool olabiliyor. Osurukla bile! 



Fasülye'nin villada geçen ikinci bölümüne damgasını vuran "şakalaşma" sahnelerinden birinin videosunu buraya koymazsam olmazdı:

Şaşkın Ördek - Ümit Efekan (1983)

No comment yet

Öykü: Mahallesindeki güzel kıza aşık olan gencin tek isteği vardır: evlenmek! Fakat gelin adayı ve ailesi; töreler, adetler kisvesiyle genci ve ailesini fena halde söğüşlemektedir. Kız evi zorluk çıkarmaya başlamıştır. Artık oğlandan çok ailesi için bu durum bir şeref meselesidir. Kızı almak için büyük bir savaşa girişirler...

Ümit Efekan, Türk Sinemasının kompleksi olmayan yönetmenlerinden biri bana göre. Takashi Miike gibi. Ne verseniz çekiyor. Her çektiği film de; kendi içinde bir alımı olan ve son kertede kült janrına dahil edilebilen yapımlar oluyor. Şaşkın Ördek de böyle bir film.

Filmin, Yeşilçam'ın en sevdiği üslup olan ironi ve mübalağadan ziyadesiyle faydalanıyor. Fakat ironik olduğu kadar sert bir öyküsü var. Bir süre sonra izleyici bile bu isteklere isyan ediyor. Bu filmi hala izlememiş biri varsa; büyük eksiklik. Tüm Ümit Efekan filmleri gibi...

Gelin adayının küçük kardeşi sünnet edilecektir. Oğlan evinden yine fedakarlık yapmak düşer. Adetlere göre evin babasının kirvelik yapması gerekmektedir. Ve olaylar gelişir :))

Yeşil Işık - Faruk Aksoy (2001)

No comment yet

Öykü: İş hayatı dışında gayet mutlu bir hayati olan iş adamı Ali ve kocası tarafından sürekli aldatılan Elif'in mutsuz hayatı bir gün kitapçıda kesişir. Orada yeşil bir ışık görürler, bunu hayal sanarlar. Fakat beklenmedik bir anda hayatları değişir...

Necef Uğurlu'nun yazdığı bu öykünün ilk periyodu aslında hiç fena değildi. "What Woman Want", "Liar Liar" ayarında, fantastik ve naif Amerikan filmlerine özenen, umut vaat eden bir hikayeydi. Fakat sonrasında film inanılmaz bir monotonluğa giriyor, basit bir öyküye dönüşüyor. 

Cast iyi olmasına karşın, oyunculuklar inanılmaz derecede savruk. Hülya Avşar'ı söylemeye gerek yok. yine çok kötü! 

Tüm bunlara rağmen Faruk Aksoy'un hala en iyi filmi.

Bkz: Çılgın Dersane :))

Filmdeki güzel anlardan biri (Spoiler içerir!):


Bonus: Filmden kötü bir çekim hatası:

Ev - Caner Özyurtlu & Alper Özyurtlu (2009)

2 comments

Öykü: Tv'lerde uzunca bir süre maruz bırakıldığımız BBG Evi furyasına dair bir film. Karakterlerimiz Ev'de yine klasik eylemlerine devam etmektedirler. İçeride temizlik yüzünden kavga edenler, aşk kavgaları, dışarıdaki ailesini özleyip ağlayanlar. İşte tam anlamıyla bir BBG Evi'ndeyiz...

Açıkçası -hiç beklemediğim şekilde- çok beğendiğim bir film oldu. Son derece anarşik, sert bir söylemi var filmin. Tüm bunları ironik mizah, şiddet gibi unsurlarla veriyor. Ev'i basan eylemci, filmin vermek istediği mesajı ileten bir elçi gibi. Gayet etkili!

Tüm bunları minimal sinemayla yapması da takdire şayan. Tv kültüründeki kirlenmenin, izleyicileri de dejenere ettiği çok temiz bir dille anlatılmış. Filmden bir kesit: